ALP EMİR
Münih, Almanya
Münih benim gözlemime göre hiçbir konuda kötü olmayan ama hiçbir konuda da çok çok iyi olmayan bir şehir. Bunu söylerken gezdiğim diğer şehirleri (Prag, Bratislava, Viyana) esas alarak söylüyorum. Açıkçası rakipleri çok güçlü, bu yüzden bu değerlendirmemi ona göre kafanızda tartın. Demeye çalıştığım şey şu ki Prag kadar harika bir mimarisi yok fakat daha güvenli. Bratislava kadar doğası ve ferah bir atmosferi yok ama şehir daha çok “şehir”. İçerik açısından bakarsam; muhteşem kiliseleri, BMW Müzesi, saat kuleleri (mütevazı şovlarıyla beraber) ve dolu dolu olan atmosferiyle oldukça çekici bir şehirdi. En büyük farkı gerçekten dolu dolu olması. Kıyaslarsam en merkezi ve kalabalık hissettiren Münih’ti. Sokak sanatçılarıyla dolu olması ve her türlü mağazanın rahatça bulunabilmesi avantajlarıydı. Ayrıca hafif yağmurlu ve kasvetli bir havada Marienplatz’ın önünde durun ve sadece izleyin. Gerçekten atmosfer yapıya o kadar çok yakışıyor ki zaten yapının kendi başına sahip olduğu büyüleyiciliği katlayarak artırıyor. Özellikle bir futbol severseniz veya arabalara ilgi duyuyorsanız, burası sizin için doğru durak olacaktır. Dezavantajlarına gelirsem, Almanya’daki en pahalı şehir Münih ve bu ciddi bir dezavantaj. Bunun dışında her şeyde iyi olup hiçbir şeyde olağanüstü değilmiş gibi hissettirmesi beni şahsen hafif hayal kırıklığına uğrattı. Ayrıca aşırı kalabalık olmasa da kalabalıktan nefret ediyorsanız birazcık sorun olabilir ama sabredilmeyecek bir şey değil.
Prag, Çek Cumhuriyeti
Prag ile ilgili anlatacağım en mühim şey, Prag’ın mimarisi. Prag’ın gotik ve barok tarzını birleştiren mimari yapısına bayıldım. Özellikle yukarıdan izleme şansına sahipseniz kesinlikle kaçırmayın ve neresi olursa veya kaç para olursa olsun çıkın ve görün. Aksi takdirde ne kaçırdığınızı maalesef bilemezsiniz. Ayrıca o kiliseler ile katedraller neydi öyle! Ne kadar uzun süre bakarsam o kadar çok ayrıntı yakalarım. Öyle inşa edilmiş ki insan nereye bakacağını şaşırıyor. Hatırlıyorum da yolda giderken dahi bir apartmanda bir heykelin (evet, apartmana heykel yapmışlar) bacağındaki damara kadar özen göstererek inşa etmişler. Sanırım mimari anlamda en ayrıntılı yapıları Prag’da gördüm desem yalan söylemiş olmam. Siz de sadelikten ziyade ayrıntıyla dolu mimari yapıları beğeniyorsanız Prag’ın mimari yapısını da seveceksiniz. Diyelim ki sade yapıları tercih ediyorsunuz, gene de Prag’ın mimari yapısını seveceksiniz. Eksiklerine gelecek olursam, gece hayatı benim gözlemlediğim kadarıyla çok çirkin. Gece kendi başınıza dışarı çıkmanızı önermiyorum. Ciddi bir evsiz kitlesi olduğu da belli. Siz siz olun, geceleyin merkez tarafında dahi olsanız güvenliğinize özen gösterin.
Slovakya, Bratislava
Slovakya’nın başkenti olan bu şehir, gezdiğim diğer şehirlere göre (Viyana, Prag, Münih) daha doğal olan atmosferinin yanında dışarıdan daha ferah ve iç açıcı gözüken saraylarıyla göze çarpıyordu. Oldukça küçük ve mutlu bir şehir olduğu izlenimine kapıldım. Bence gittiğimiz en tatlı şehirdi. Burada da tabii ki gezilecek şatolar, katedraller ve tabii ki hediyelik eşya dükkânları bolca vardı. Biz de layığıyla gezdik. Diğer şehirlerle karşılaştırırsam eksi yönü mimari yönden daha sade olmasıydı ki bu artı olarak da değerlendirilebilir ama bence gördüğüm ayrıntı fışkıran katedraller daha hoştu. Bu kesinlikle kötü olduğu manasına gelmiyor. Sadece zevkime daha az uyduğu manasına geliyor ki yanlış anlaşılmasın, bayıldım. Hele şehre yukarıdan bakma şansına erişebildiğimiz bir saray vardı ki açıkçası o havada bu güzel ve ferah şehre oradan bakabilmek deneyimlenmesi gereken bir tecrübeydi. Kısacası insanlarının sıcaklığından, şehrin sade ve ferah atmosferine tadı damağımda kaldı diyebilirim. Sadece 1 gün kaldım ve tek üzüldüğüm konu daha fazla kalamamak oldu.
Viyana, Avusturya
Viyana’da kaldığımız mekândan tutun gezdiğimiz yerlere kadar her şey muhteşemdi. Bütün şehrin mimari yapısı oldukça uyumluydu. Bizim orada kaldığımız süre boyunca havanın güzel olması ve şehrin mimari tarzı ister istemez insanı hoş bir ruh hâline sokuyordu. Özellikle Innere Stadt bölgesi ve çevresi muhteşemdi. Kafamı nereye çevirsem tarihi bir bina, gezilecek bir müze veya bir heykelle karşılaştım. Samimi söylüyorum, bazı yerlerden geçerken telefonumu nereye çevirip çeksem değerdi. Bütün bunları şehrin genel atmosferini betimlemek için anlattım. Tabii ki ilk kez uçaktan indiğimizde şehrin şahsına münhasır havası beni oldukça etkiledi ama beni asıl etkileyen kısım bazı saraylar ve müzelerdi ve özellikle Avrupa mimarisiyle tanışmamışken bir anda Viyana Sanat Tarihi Müzesi’ni görmek ve üstüne de bir müze olduğunu fark etmek, dolayısıyla da içine girmek benim en çok büyülendiğim andı. Bu anın tesirinin bu kadar fazla olmasının sebebi bence bunun benim için bir ilk olmasıydı ama gerçekten muhteşemdi. Görecek o kadar çok tablo, heykel, duvar resmi, kabartma vesaire vardı ki neye uğradığımı şaşırdım. Kafamı nereye çevirirsem olağanüstü bir sanat eseriyle karşılaşmam beni afallattı. Orada yaklaşık bir buçuk saat kaldım ama her şeyi hakkıyla görmeye yaklaşamadım bile. Karşısındaki Viyana Doğa Tarihi Müzesi de tartışmasız muhteşemdi ve bilgilendiriciydi ama inanın Avrupa’da insan bilgi yerine sanatı tercih ediyor. Açıkçası girdiğim tüm müzelere ve içeriklerine çok fazla girmek istemiyorum. Sürpriz olarak kalırsa daha keyifli olur. Viyana’ya gidecekseniz tek tavsiyem: Gireceğiniz yerlere 30, 45 dakika gibi kısıtlı süreler ayırmayın. Gezeceğiniz herhangi bir yer muhtemelen 1 saatte bile tamamen bitmeyecek, dolayısıyla planlamanızı ona göre yapın. Keyif alın, öğrenin ve sanatın tadını çıkarın.
ZEYNEP ALAGÖZ
Münih, Almanya
Son durağımız olan Almanya’ya gelirken artık her konuda kendimizi geliştirmiştik. Yolları bulmaya, hızlı yürümeye, her gün sandviç yemeye ve uykusuz kalmaya çok alışmıştık. İlk defa erkeklerle aynı otelde kaldık, bu yüzden bir yere giderken toplanmak çok kolay oluyordu. Münih, birçok süpermarket imkânı olan bir şehirdi ama fiyatları diğer ülkelere göre çok pahalıydı. Son şehrimiz olmasının verdiği aceleyle de birçok insanla tanıştım. Herkes Münih’in çok pahalı ama yaşanılabilir bir yer olduğunu düşünüyordu. Kaldığımız yerin kafesinde her gün birkaç saat geçirerek oyunlar oynadık, İtalyan arkadaşlar edindik ve en önemlisi Allianz Stadyumu’nu gördüm. Futbolla çok ilgilenen bir insan olmamama rağmen stadyumlar benim her zaman ilgimi çekmiştir, şimdiye kadar gördüğüm en güzel stadyumdu. Münih’te gezilecek yerler genel olarak Marienplatz denilen bir meydandaydı ve English Garden dışında çok uzağa gitmemize gerek kalmadı. Almanya’ya karşı bazı önyargılarımı yendim çünkü insanlar turistlere karşı çok soğuk değildi. İstanbul’a döneceğimiz gün kendimi biraz garip hissettim, galiba en kısa sürede tekrar Erasmus programına katılmalıyım. Yeni şeyler öğrenmek bende birçok şeyi değiştirdi; bazı konulara bakış açımı veya yeni kültürlerle etkileşimimi. Arkadaşlarımdan ayrılacağım için üzgünüm. Umarım en kısa sürede tekrar görüşürüz.
Prag, Çek Cumhuriyeti
Tur rehberliğini ben yaptığım için daha çok araştırma yapıp gittim. Tren yolculuğumuz kısa sürdü, o sırada Alp arkadaşımla bazı felsefi konular konuştuk. Kaldığımız evin içi güzeldi ama küçüktü. Erkeklerin kaldığı ev çok kötü durumdaydı, bu yüzden planlarımızı gün boyu hostele uğramayacak şekilde planladık. İlk durağımız kent meydanı kiliseleriydi ve astronomik saati gördük. Mimarisi Viyana’dan daha kasvetliydi. Kahvaltıda yine sandviç yedik, bu durum beni çok rahatsız etmese de yemeklerin tadı güzel değildi. Gün içerisinde geçtiğimiz Karl Köprüsü ve oradaki insanların inançları gereği yaptığı batıl olayları izlemek bana çok farklı bakış açıları kazandırdı çünkü insanların dışarıdan çok soğuk görünüp bazı simgelerin önündeki beklentilerini gördüm. Sinagog’ da ve kilisede insanları ibadet ederken görebilme şansını yakaladım, hayata karşı çoğu önyargımı kırdığım nokta burada oldu. Musab’ın fotoğraf çekimlerime yardım etmesi işlerimi kolaylaştırdı. Bazen Prag’dayken çok farklı hissettim, Rönesans’tan kalma yapısı bana yalnızlığı hissettirdi. Aldığım hediyeler ile bu yerleri ölümsüzleştirdim. Berat ve Alp’in tekme için çektiği videolar ve kafede birlikte konuştuğumuz genel konular ile birbirimizi daha yakından tanıdık. Gün sonunda birlikte Prag sokaklarında yürümek, hepimizin Avrupa’daki gençlik hayatını hissetmemize yardımcı oldu..
Slovakya, Bratislava
Benim için fazlasıyla küçük ve sıradan olan bu şehir, o gün tur rehberliği yapan Berat arkadaşımızın heyecanı sayesinde hareketli ve eğlenceli geçti. Bratislava genel olarak uygun ve sakin bir şehirdi. Fiyatlar uygundu ve birçok turist ile tanıştım. Gezilecek yerler çok ters alanlardaydı ve hep yürümeyi tercih ettiğimiz için Duru ve ben biraz yorulduk. Yemek konusunda hiç sıkıntı çekmedik çünkü Tuğçe ablamın bulduğu Türk restoranında pizza yemek çok güzeldi. Benim en sevdiğim yemek pizza ve uygun olduğu için devasa üç dilim yedik. Bratislava’da rastgele bir dondurmacıdan aldığım değişik isimli dondurma galiba hayatımda yediğim en iyi şeydi. Yemekten sonra Tuna Nehri’ne geçip Türk tarihi hakkında konuştuk. O an arkadaşlarımla çok farklı insanlar olsak da ortak noktalarımız olduğunu fark ettim. Hiç tanımadığım insanlarla kısa süre içerisinde yakınlaşmak beni çok mutlu etti. Tuğçe abla süreç boyunca bize her konuda yardımcı oldu ve onun önceki tecrübelerinden de yola çıkarak çok güzel bir gün geçirdik. Galiba Bratislava en sorunsuz geçen günümüz oldu.
Viyana, Avusturya
Yurt dışı seyahatine ilk defa çıktığım için büyük bir heyecanla gittim. Havalimanında grup arkadaşlarımla tanıştım. İlk durağımız Viyana oldu, gün içinde her zaman yürüyerek gezdiğimiz için çok yorucu olsa da tarihi ve doğal manzaralar yorgunluğumu unutturdu. Hofburg Sarayı ve çevresindeki Schönbrunn Sarayı mimarisine aşık oldum. Viyana’daki tarihi yapıtlar bana duygusal olarak sürekli bir şeyler hatırlattı. Gün sonunda kaldığımız ev, harika ve temizdi, ve orada arkadaşlarımla yaşadığımız güzel anılar, oyunlar beni çok mutlu etti. Üstümüzde olan sorumluluktan kaynaklı bazen gerilsek de herkes birbirine yardım etti, özellikle grubumuzdaki erkek arkadaşlarımız sayesinde seyahatimiz çok kolay geçti. Aziz Stephan Katedrali, gördüğüm en ilgi çekici mekânlardan biriydi. Akşam yemeğini Türk restoranında yemek daha kolay adapte olmamı sağladı. Gün sonu pişmanlığım orada daha fazla insanla tanışmamak oldu. İnsanlar samimiydi ve birkaç insanla daha tanışmak isterdim.MUSAB YİĞİT
Münih, Almanya
Almanya lise hayatım boyunca hayal ülkemdi ve hep öyle kalacak. Üniversiteyi orda okumayı çok istiyordum. Hep içimde böyle bi hayal vardi. Bu yüzden giderken de umutlu ve hevesli gidiyordum. Hevesim de kırılmadı aslında. 2. Dünya savaşından çıkmış bi ülkenin mimarisi için çok umudum yoktu ama gerçekten çok güzel bi şekilde toparlamislar. Eski belediye binasını görünce bunu çok iyi bi şekilde anladım. Karlplatz , marienplatz bu meydanlari gerçekten renklilik ve eğlence bakımından çok güzeldi. Tabi beni en çok etkileyen sey ise doneriydi. Elbette Türk doneri bi yana alman doneri bi yana. Ama açıkçası benim adıma alman doneri daha çekiciydi. Herkesin tatması gereken bi lezzet olarak görüyorum hem tabularimizdan uzak hem de gerçekten tadı bazı noktalarda Türk donerinden daha iyi. Butun bunlar birleşince vardigim karar su ki munih benim için hayal şehrim olmaya devam edicek.
Prag, Çek Cumhuriyeti
Prag benim için hayal kırıklığıydi aslında. Mimari bakımdan inanılmaz buyuleyici bi sehir ; sosyolojik yapıdan bitik bir şehir. Mimarisine lafım yok gerçekten koskoca bir şehir boyunca detaylı , süslü, ince iscilikli yapilar gormek beni cok etkiledi. Astronomik saat kulesindeki detaylar ve gösterisi , şehrin diğer tarafındaki Nicolas kilisisesi aziz vitus katedrali ve dahası. Aslında mimarisiyle butun dünyaya denk olan bu şehir sosyolojik yapıya gelince benim hevesimi cok kırdı. İnsanlar turistlerden nefret ediyor. Bizim onlardan alışveriş yapmamızı istemiyor gibi tavırlar takıniyorlar. Halk içerisinde bir gerginlik vardi genel olarak. Tüm bunları görmezlikten gelebilirseniz gerçekten gezip görmeyi geçtim yaşamalık bir şehir .
Slovakya, Bratislava
Adını ilk defa duyduğum bir şehir olarak hatirlayacagim bratislavayi. Daha planlamasını yaparken burası neresi ki diyip düşünüyordum. O kadar yabancı ve bilmediğim bi sehirdi benim için aslında. Gittiğimiz anda da bunu daha iyi anladım çünkü sehir kendi kafasına göre hayatını yaşayan bir grup insanın yaşadığı yerdi. Böyle mütevazi sakın şehirler hep hoşuma gitmiştir. Üstelik o herkesin kendi derdi kendi hayatı olduğu o şehirler var ya.. İlk andan buyulemisti beni bu yönden. Insanlari turistlere karşı pek bi ılımlı olmasa da yine de güler yüzle cevap veriyordu bazıları. Sehir ufak bir meydandan üstünde bir de kaleden ibaret olmasına rağmen benim için çok değerli bir seye sahipti ; tuna nehri. Bakip bakip izlemeye doyamadığım o yavaş debisiyle tuna nehri benim için koca bir şehire bedeldi. Hakkını yemeyelim yine de. Kalesiyle , katedraliyle o gösterişli ama insanı mutevazi meydaniyla tanımadığıma utandığım bir şehir artık.
Viyana, Avusturya
Berat’la Zeynep’le ilk defa Sabiha Gökçen Havalimanı’nda karşılaştık. Uçuş saatine kadar oturduk, sohbet ettik, baya bir kaynaştık. İkinci defa yurt dışına çıkacak olmanın heycani vardi ustumde. Açıkçası ben Viyana’ya pek sıcak bakmıyordum, gitmeden önce internetten bakmıştım, şehir sıkıcı ve tek düze duruyordu. Heralde meydandan baska bir sey yoktur diye düşünüyordum. Ama uçaktan inip şehre adım atınca fikrim anında değişti. Viyana beklediğim gibi çıkmadı, aksine çok renkli, enerjik bi yerdi. İnsanlar da oldukça güler yüzlü ve yardımseverdi. Gezi boyunca insanlarına en çok içimin ısındığı sehirdi açıkçası. Insanlarin yuzune bakip gülümseyince aynı samimiyetle onlardan dönüş alıyorduk. öte yandan mimarisi beni cok derinden etkiledi. Hani geziyoruz dolasiyoruz bir bina görüyoruz agzimiz acik kaliyo ama o binadan en az 15 20 tane daha var. Daha ilk günden Parlamento Binası’nı görünce ağzım açık kaldı. Her bir heykelinde her bir köşesinde bir detay bir incelik vardi. Baktıkça yeni detaylar yeni iscilikler farkediyordum. Tabi ki de bu detaycilik şehrin bütünü için aslında hiç bir şeymiş. Doga tarihi müzesi , sanat tarihi müzesi , hofburg sarayi… 2 gün boyunca şehrin gezdikce tanıdıkça aslında butun şehrin ince bir iscilikle dizayn edildiğini farkettim. Benim için en ilginci ise bu mimari yapının ilerleyen süreçte bana sıradan gelmesiydi. Sehir o kadar buyuleyiciydi ki bu tarz yapıların hepsi bana artık normal gelmeye başlıyor.DURU AKÇAOĞLU
Münih, Almanya
Gezdiğimiz yerler arasındaki eni en pahalı şehirdi. Tüketti beni ahahaha😆. Yapıları çokk bariz Alman mimarisiydi. Sade ve minimalist. Şehir merkezindeki iş yerleri ve oteller,kırsal kesimde kendini yaşam alanlarına bırakıyordu Münih’de. Çok görkemli yapılar beklemek bence anlamsız özellikle Münih’de. Gerçekten insanları bile oldukça minimalistti. Ama bir katedral vardı ki dillere destan. Marienplatz meydanındaki o dev katedral belki de en görkemlisiydi gördüğüm yapılar arasındaki. Muazzam bir yapıydı. Aynı zamanda Marienplatz meydanının ortasındaydı. Meydan çepeçevre bu katedralin etrafında yer alıyordu. Meydandan sonra gittiğimiz ve avrupada gezdiğimiz yerler arasında yine beni en çok etkileyen yerlerden biri Munich Residenz oldu. Devasa bir sarayın müzeleştirilmiş haliydi. Çini eserlerinden özel olarak krallar kraliçeler ve aileleri için tasarlanmış odalara,büyük portrelerden minyatürlere gerçekten çok geniş ve gezmesi 3 saate yakın zaman alan bir müzeydi. Vee BMW müzesi. Ah benim en büyük hayallerimden biriydi. Gidebildiğim için o kadar mutluyum ki anlatamam. Gerçekten her araba tutkununun gidip görmesi gereken bir müze. Ve tercihen yağmursuz bir havada 🥲
Prag, Çek Cumhuriyeti
Prag için en bariz diyebileceğim şey muazzam mimarisidir. Avrupayı derinden yansıtan barok-gotik mimari tasarımlı binalar gerçek görsel zevk sunuyordu. Bir günde gezilebilecek kadar ufak bir şehirdi.Gezdiğimiz yerler arasında benim en çok beğendiğim yer saat kulesinin olduğu yer ve saat kulesinin kendisiydi. Gerçekten muazzam görkemli ve estetik duran bir yapıydı. Çevresinde yer alan meydan gece gündüz fark etmeksizin dolu ve capcanlıydı. Oldukça da uygun bir şehirdi. Karl köprüsü bir sürü heykelle yol boyu sıralanmış oldukça uzun ve dolu dolu tarihi yansıtan bir köprüydü. Kocaman bir nehir manzarası sunuyordu. Gittiğimiz gün maalesef eski kraliyet sarayını yalnızca dışarıdan görebildik. Protokolden kaynaklıydı. Ukrayna devlet başkanı Zelensky o gün oraya gelmişti. Açıkçası bu da oldukça ilginç bir deneyimdi. .
Slovakya, Bratislava
Viyana’dan sonra rotamız kısa bir yolculukla Slovakya’nın kalbi Bratislava’ydı. Açıkçası giderken çok bir beklentim yoktu. Ama işte bazı şehirler var, ne çok bağırır ne de çok süslenir; ama sessizce kalbine yerleşir. Bratislava da öyleydi benim için. Küçük, sade ama karakterli.Seneler önce türkiyeye gelen birkaç arkadaşım vardı bratislavadan. Erasmusla gelmişlerdi orada öğrenmiştim bratislavayı ve gidip görmek o kadar güzel oldu ki anlatılmaz bir tecrübeydi Daha trende iner inmez şehrin sakin aurası etkiledi beni. Viyana’daki ihtişamlı yapıların ardından burada daha mütevazı ama samimi bir hava vardı. Eski şehir merkezine doğru yürürken taş döşeli yollar, pastel renkli binalar ve köşe başında karşımıza çıkan minik heykeller bizi karşıladı. Hele o Cumil heykeli! Kanalizasyon kapağından çıkan o sevimli adam… Herkes kafasını okşayıp geçiyor ya da fotoğraf çektiriyordu. Ama o sadece bir turist tuzağı değil, şehrin kendine has mizahını ve savaş döneminden sonraki şehrin heykellerle süslenişini de temsil eden önemli bir figürdü. Şehir acele etmiyor, beni de ettirmiyordu asla kalabalıktan bunalacağım bir yer görmedim sırf bu sakiniyetinden ve huzur verici havasından dolayı fark ettim ki bazı yerlerde “görmek” değil, “kalmak” istersin. Bratislava bana bunu hissettirdi. Kale’ye çıktığımızda rüzgâr biraz sertti ama manzara buna kesinlikle değdi. Tuna Nehri’nin ikiye böldüğü şehri tepeden izlemek muazzamdı.türk şarkılarımıza bile özenle konu olan tuna nehri debisi en düşük olan ama balkanları kaplayan koskacaman bir nehirmiş.hem tepeden gördük hem de akşam üstü üzerinde tekne turları yapılırken nehrin kenarında manzarayı izledik Yemek konusuysa yine bir keşifti. Pizzası gerçekten güzeldi gittiğimiz dükkandaki. Dönüş vakti geldiğinde geriye çok fazla kartpostal görüntüsü değil, daha çok hisler kalmıştı elimde. Belki de en güzeli buydu.
Viyana, Avusturya
Ah Vienna… Bir ufak tutku oldu bende ilk anda. Avrupa bende hep merak konusu olmuştu yıllarca. 18 yaşıma bastığım gibi yepyeni bir ülkede gözlerimi açtım ve ben geçirdiğim iki günde yaşadığım dolu dollu tecrübelerle bir küçük tutkudur ki aşık oldum viennaya. Ambiyansı şehrin damarının attığı her sokak her gülen yüz beni kendine bağladı İlk vardığımızda temiz doğası ve nizami şekilde sıralanmış binaları oldukça insana huzur veren bir hissiyata sahipti. Hava ne sıcak ne soğuktu adeta tam zamanında gelmişiz gibiydi. Kaldığımız küçük otel, şehrin merkezine oldukça yakındı. İlk gün müydü emin değilim ama rotamızın belkide en güzeli Stephansplatz. O meşhur katedrali ilk kez karşıdan gördüğümde bir anlığına yürümeyi bıraktım. Ekipten arkadaşlarımdan musap sağ olsun bol bol fotomu çekti. Sanırım en sevdiğim fotolarım oradandı.Sanki bir film karesinin içindeydim. Gotik mimarisiyle dimdik duruyordu gerçek bir başyapıttı sadece bir yapı değildi, BAŞYAPIT İçeri giremedim açtım o sırada ve kafamda sadece yemek yemek vardı ancak dışarıdan bile muazzam büyüleyici bir yapıydı Satıcıların çoğu Türk, ama o bile bir başkaydı burada. Hem tanıdık hem farklı.gittiğimiz bir dükkan vardı yine türk dükkanıydı meşhur schnitzeli söyledik ekip liderimiz Tuğçe abla iyi ki bizi oraya götürmüş Küçük bir masada oturup zeyneple beraber doyasıya yediğim o schnitzel harikaydı Yediğim şey değil, yaşadığım an lezzetliydi aslında şu an fark ediyorum bunu ama geri gelmesini isteyeceğim en hoş anlardandı İkinci gün daha kültürel bir yolculuktu. Belvedere Sarayı’na gittiğimizde sanki bir tabloya adım atmış gibi hissettim. Bahçeleri o kadar simetrik, o kadar düzenliydi ki insanın içi de o denli düzene giriyor sanki. Ve tabii ki Viyana’da müzik olmadan olmazdı. Her köşe başı her yer sanat ve müzikle doluydu. Gezdiğimiz ülkeler içerisinde benim kalbimde yer eden en özel şehirdi bence. Kendi ülkemde back packing travel daha önce yapmış bir insanım ve açıkça Vienna sokaklarında ağır valizimi taşımak bile hepsine bedeldiBERAT ŞAHİN
Münih, Almanya
Bu şehre çok geç varmış olmamış sebebiyle ilk günümüz maalesef çok da verimli geçmedi. Sadece Karlsplatz meydanı Yüksek mahkeme binası ve daha sonra Marienplatzı gezebildik aynı gece bir sokak sanatçısını dinleyip kapattık ve otele döndük. İkinci gayet verimliydi. İlk olarak Englischer Garten (İngiliz Bahçesi) gittik. ardından residenz sarayına gittik burası çok ilgimi çekti yaklaşık 1300 odalı bir yerdi. Daha sonra bir çok kilise gezerek günü kapattık. Sonraki gün benim için çok önemli. Günümüzün çoğu Allianz arenada geçtik. Küçüklükten beri Bayern Münih’e inanılmaz bir ilgim vardı. Bu stat benim için biçilmiş kaftandı. Sorunma odalarını toplantı salonlarını ve yedek kulübeleri gördük. Akustik olarak inanılmaz bir seviyedeydi bu stad. Daha sonra müzesine geçtik ve turu bitirdik. Daha sonra akşam yemeğimizi yiyip arkadaşlarla son günün hatırına bi cafede oturup sohbet sohbet ettik ve günü kapattık.
Prag, Çek Cumhuriyeti
Trenden iner inmez eski bir sovyet ülkesi rüzgarları esiyordu bu şehirde. Havanında kapalı olmasıyla beraber kasvet binalara ve insanlarına vurmuştu. Maalesef indiğim andan gittiğim ana kadar hiçbir esnaf, kasiyer veyahut normal bir vatandaş benden iyi bir değerlendirme alamadılar. Seyyar satıcıların tavırları bile bize karşı çok sertti. Ama bu durumların aksine inanılmaz bir mimariye sahipti. Barok mimarisi tüm şehir merkezini esir almıştı. Binaları izlemekten asla sıkılmadım bu süre zarfı boyunca. Eski Şehir Meydanı (Staroměstské náměstí) ve Astronomik Saat (Orloj) ilk duraklarımızdı. Bu iki durak tam bir metropol karmaşasına sahipti. Her yerden insan çıkıyordu. O günün en güzel en güzel yanı gittiğimiz Türk restoranıydı. Anadolu yemekleri kan akışımı bile düzeltti. Daha sonra otelimize geçip dinlendik. İkinci gün çok hevesli değildim maalesef çünkü insanları tadımızı kaçırmıştı. Gördüğümüz muamele hevesimi kırmıştı. Yinede motivasyonumu toparlayıp tura devam ettim. Kafka Müzesi Yahudi Mahallesi (Josefov) ve Týn Kilisesi (Church of Our Lady before Týn) rotasının ardından geziyi tamamlayıp otele döndük. .
Slovakya, Bratislava
Bu şehir benim favori şehrim olacağını ben gezilecek yerlere bakarken bile hissettiriyordu. Her yer birbirine çok yakın ve sakindi. Bu şehrin rotası bana aitti. İlk olarak başbakanlık sarayına gittik. Arka bahçesi halka açıktı, hiçbir şekilde bir saray havası vermiyordu, gayet mütevazı küçük bir saraydı. Hatta saat başında denk geldiğim nöbet değişimi bunun en açık örneğiydi. Kapıda bekleyen sadece iki asker vardı. Daha sonra bizi Michael’s Gate den Bratislava kalesine bir rota bekliyordu. Hiç kalabalık olmayan bu yerde sadece ingilizce konuşarak anlaşabiliyorduk. Her yer birbirine bağlanıyordu çok kısa yollar ile. Bu rotanın ardından türk kökenli sahibi olan bir pizzacıda karnımızı doyurduk. Daha sonra kahve içtik. ve tuna nehrinin gece manzarası karşısında hayran bakışlarla oturduk. Daha sonra otel ve uyku.( İnsanların tavırları, esnaflar, doğası ve insanı yormaması ile diğer şehirlerin çok önündeydi.)
Viyana, Avusturya
Havalimanından indiğimde bu şehir için beklentim çok üst düzeydi aslında. Sadece belgesel ya da filmlerde görmüş olduğum bu şehir, merkeze gidene kadar beklentimin çok altındaydı, tren yolculuğunda görmüş olduğum manzaralar ilk başta toros dağları ve Çukurova’yı andırıyordu. Gerek büyük düz tarlaları gerek ufak tepelerdeki ormanlar bana bunu hissettirdi. Daha sonra yavaşça şehire yaklaştığımızda çarpık binalar bina mimarileri Beyoğlunda seyahat etmiş hissi veriyordu. Bir saat sonra trenimizden indik, artık şehir merkezindeydik. Sokakların düzeni ve temizliği en basit evlerin bile şık mimarisi beni tesiri altına almaya başlamıştı. Otele hızlıca yerleşip şehri keşfetmeye çıktık. Kahvaltı kültürüne sahip olmamaları benim için büyük bir hayal kırıklığıydı, genel olarak kahvaltılarını marketten aldıkları paket sandviçler ile yapıyorlardı. İlk gittiğimiz marketten sandviç ve soda aldık kahvaltıyı o şekilde yapmış olduk. Daha sonra Parlamento binasına, sanat tarihi müzesine ve Doğa tarihi müzesine gittik. Öğleden sonra başlamış olduğumuz gezi akşam üzeri bitmişti. Akşam yemeği için bir türk mahallesine gittik, atmosfer değişmişti artık buralar gelişmiş bir fatih mahallesini andırıyordu. Bir restoranda şinitzel ve patates kızartması yedik. Daha sonra otelimize dönmeye başladık, bu sırada ilgim sokakların şıklığı ve düzenindeydi. Işıklandırmaları bile muazzamdı. Otelimize geldik arkadaşlarımla kısa bir süre sohbet ettikten sonra kendimizi uykuya teslim ettik. Ertesi sabah daha enerjiktim. Önce ki geceden planim belliydi. Hofburg Sarayı – Sisi müzesi-Albertine müzesi rotasını tamamladıktan sonra serbest zamanımız kaldı. Bu arada çok lüks meydanlar, inanılmaz heykeller gördük. Bugünün tek problemi 1 mayıs olmasıydı. Maalesef her kapalıydı ve kahvaltı ve akşam yemeğini açık bulduğumuz ilk yerden yine paket gıda olarak yedik. Daha sonra tekrardan otelimize dönüp uyuduk.